qokce Yeni Üye
Takım : Ruh Hali : Mesaj Sayısı : 46 Rep Gücü : 2132 Rep Puanı : 20 Kayıt tarihi : 07/04/09 Yaş : 32 Nerden : makedonya-türkiye-sivas-istanbul
| Konu: AraßaLaR ße$ kuru$a.................... Sabahattin Ali Ptsi Nis. 20, 2009 9:42 pm | |
| ARABALAR BEŞ KURUŞA / SABAHATTİN ALİ Arabalar Beş Kuruşa
Akşam, caddelerin kalabalık zamanında, köşe başına bir
kadınla bir çocuk gelirdi. Siyah bir çarşafa bürünen kadın elleriyle
çarşafını yüzüne kapatır, yalnız iki siyah göz, sokağın yarı
aydınlığında, parıltısız, önüne bakardı. Çocuk yanında ayakta
dururken o çömelir, küçük bir çuvaldan birtakım oyuncaklar
çıkarırdı: Bunlar bir değneğin ucuna takılmış bir çift tahta tekerlekti.
Tekerleklerin üzerinde, iki yuvarlak tahtanın arasına
çivilenmiş dört çubuktan ibaret kameriye gibi bir şey duruyor
ve tekerlekler yerde yürütülünce bu kameriye fırıl fırıl dönüyordu.
Oyuncaklar kadının önünde dizilince çocuk bir tanesini eline
alıyor, kaldırımda ileri geri götürerek incecik sesiyle bağırmaya
başlıyordu:
-Arabalar beş kuruşa... Beş kuruşa... Arabalar beş kuruşa!..-
Ve sokaklar tenhalaşıncaya kadar, belki üç dört saat, burada
duruyorlardı.
Çocuk sekiz yaşında vardı, fakat ilk görüşte altı yaşından
fazla denilemezdi. Zayıf ve minimini idi. Sonra, hiç durmadan
bağıran sesi küçük bir kızın sesi gibi ince ve titrekti. -Beş kuruşa!-
derken -ş-lere basıyor ve dudaklarının arasından onları
ezerek çıkarıyordu.
Kendisi de annesi gibi hep önüne bakar ve başını kaldırmazdı.
Bulundukları köşenin biraz ötesinde parlak vitrinli bir tuhafiye
mağazası vardı. Büyük kristallerin arkasında türlü göz
alıcı renklerde boyunbağları, şık tokalı kemerler, yün kazaklar,
eldivenler ve daha birçok, insanlara lazım olan ve olmayan şeyler,
geçenlerin yüzüne gülüyordu. Ana oğul bunların önünden
geçerken, geçtikten sonra köşelerine yerleşirken, başlarını hiç
çevirmemeye gayret ederlerdi. Eğer sokağın çamurlu kaldırımlarına
akseden ve orayı yer yer parlatan ışıklar da olmasa belki
böyle bir mağazanın bulunduğunu bile fark etmeyeceklerdi.
Halbuki gelip geçenlerin çoğu, bilhassa çocuklar, bu parlak
camekanların önünde durup, orada bir köşeye, ustaca bir karmakarışıklık
içinde yığılmış oyuncaklara gözlerini dikiyorlar;
sonra, mahzun bir tavırla yollarına koyulunca karşılarına çıkıveren
tahta tekerlekli arabalara dudaklarını kıvırarak ve adeta
hayallerinde vitrinden kalan güzel şekilleri bozuyormuş gibi
canları sıkılarak bakıyorlardı. Fakat küçük satıcı onların bu
isteksizliklerini fark etmez, önüne bakarak kısa aralıklarla bağırırdı:
-Beş kuruşa, arabalar beş kuruşa...-
Büyücek bir otomobil, mağazanın önünde durdu; içinden
süslü ve şişmanca bir kadınla sekiz dokuz yaşlarında, beyaz
bereli ve tozluklu, yumuşak lacivert paltolu bir çocuk indi. Beraberce
mağazaya girdiler.
Biraz sonra çocuk iç vitrinleri seyrede ede dışarı çıktı, sokağa
indi ve oyuncakların olduğu köşeye bakmaya başladı. Tam
bu sırada küçük satıcının sesi işitildi.
-Arabalar beş kuruşa!..-
Başını çevirip baktı, sonra koşarak o tarafa gitti, siyah çarşaflı
kadının yanındaki çocuğun elini tutarak:
-Aaa!- dedi, -Sen burada araba mı satıyorsun?-
Satıcı başını kaldırıp baktı. Hemen yüzü güldü, o da -Aaa-
dedi ve ilave etti: -Annem yalnız gelemiyor, sonra bağıramıyor
da... Onun için ben de geliyorum!..-
Beyaz tozluklu çocuk, yün eldivenli ellerini paltosunun cebine
sokarak küçük bir kesekağıdı çıkardı, içinden bir badem
ezmesi alıp ağzına attı, bir tane de arkadaşına verdi. Ağzını şişirerek
sordu:
-Derslere ne zaman çalışıyorsun?-
-Mektepten çıkınca... İki saat filan çalışıyorum, dersleri yapıyorum.
Ondan sonra buraya geliyoruz. Hem gece zaten çalışamam
ki. Gaz masrafı çok oluyor.-
-Bizim öğretmeni gördün mi? Şimdi buradan geçti!..-
-O benim araba sattığımı biliyor!-
Ve ileride birkaç çocukla bir kadının geldiğini görünce sözünü
keserek bağırdı:
-Arabalar beş kuruşa!..-
İkisi de el ele tutuşmuşlardı. Çarşaflı kadın hazin gözlerle
bunları süzüyordu. Beyaz tozluklu çocuk hesap vazifesini yapıp
yapmadığını sordu:
-Ben demin evde uğraştım, yapamadım, gece beybabama
soracağım!- dedi. Öteki:
-Nesini soracaksın, çok kolay...- dedi ve anlattı.
Adamakıllı lakırdıya dalmışlardı. Hatta küçük satıcı artık
-arabalar beş kuruşa- diye bağırmayı bile unutmuştu.
Öteki, arkadaşının kolunu sarstı ve: -Hişt!- dedi, -Benim
yanımdaki çocuğun ağzı kokuyor, ben söyleyeceğim de senin
yanında oturacağım... Hem daha iyi çalışırız!..-
-Benim yanımdaki kalkmaz ki; hem ben söyleyemem. Mahalle
komşumuzdur... O da bizim gibi fıkaradır...-
Sözüne devam etmedi. -Onu kaldırdı da yerine zengin çocuğu
oturttu derler...- diyecekti, vazgeçti.
Başka şeylerden bahsetmeye başladılar.
Fakat tam bu sırada beyaz bereli, yumuşak lacivert paltolu,
beyaz tozluklu çocuğun annesi mağazadan çıktı, iki tarafına
bakındı. Ellerinde paket vardı. Şoför koşarak onları aldı ve kendi
yanına yerleştirdi. Kadın köşeye doğru bakınca çocuğunu
gördü ve aldığı şeylerin keyfi ile gülümseyen yüzü birdenbire
sertleşti. Hızlı adımlarla o tarafa yürüdü. Çocuk, annesinin
böyle hiddetle kendisine doğru geldiğini görünce hemen susmuş,
şaşkın, fakat gülümseyen bir bakışla gözlerini ona dikmişti.
Bir an hepsi birden kımıldamadan durdular.
Küçük satıcının annesi başını kaldırmış, yuvarlanır gibi gelen
bu kürk mantolu ve yılan derisi iskarpinli kadına bakıyordu.
Kadın yaklaşınca, hala şaşkın şaşkın gülümseyen oğlunu
bileğinden yakaladı:
-Bu ne hal?- diye bağırdı. -Kimlerle konuşuyorsun?-
Ve öteki elindeki şemsiyeyi, elini hala unutarak arkadaşının
avucunda bırakan küçük satıcının omuzuna vurdu. Sonra
haykırdı:
-Pis, baksana, senin konuşabileceğin insan mı bu?-
Çocukların kolları birbirinden ayrılıp aşağı sallanıverdi. Siyah
çarşaflı kadın duvarın dibine büzülmüştü ve küçük satıcının
gözleri kolunun acısından yaşla dolmuştu.
Arkadaşının gözündeki yaşları gören çocuk, henüz birçok
şeyleri öğrenmediği için, ruhundan fışkıran bir isyanla:
-Anneciğim-, dedi, -o benim mektep arkadaşım!-
Kadın, yüzü kıpkırmızı kesilerek, oğlunun sözünü kesti:
-Ben yarın mektebinize de telefon edeceğim. Seni kendi seviyende
olmayanlarla temas ettirmeyi gösteririm!..-
Oğlunu kolundan çekti. Geride kalan küçük satıcı ile anasına,
yerin dibine geçirmek ister gibi tahkir edici ve ezici bakışlar
atarak yürümeye başladı. Oğlu hala dönüp geri bakıyor ve yaşlı
gözlerini başka taraflara çeviren arkadaşını görünce kendinin
de gözleri yaşarıyordu.
Küçük satıcı, o titrek ve ince sesiyle bağırıyordu:
-Beş kuruşa... Arabalar beş kuruşa!..- |
| |
|